KİTAP
ADI:
RUS VE ERMENİ KAYNAKLARI IŞIĞINDA ERMENİ SORUNU (1915-1923)
YAZAR:
PROF. DR. SEYİT SERTÇELİK
Genel Bakış
Türklerin ve Osmanlı Devleti’nin yaşadıkları coğrafyanın ekonomik potansiyeli, bu toprakların emperyalist düşüncelere hedef olmasını kaçınılmaz kılmıştır. Ticaret yollarının geçtiği, petrol gibi değerli maden kaynaklarının bulunduğu ve zengin tarım ürünlerinin yetiştiği bu bölgenin, gelişmiş ekonomiye sahip devletlerin gündemine girmeyeceğini düşünmemek gerekir. Türklerin ve bölge halklarının çoğunluğunun İslam dinine mensup olması, Avrupalıların Hıristiyan kimliğini kullanmasını ve güçlü bir ortak düşmana karşı bir arada hareket etmesini kolaylaştırmış olabilir. Ancak Ortadoğu halkları ile Avrupalı milletlerin dindaş olduğunu varsaymış olsak bile sonucun değişmeyeceğini öngörebiliriz.
Din, bir kimlik oluşum unsuru olmasının yanı sıra önemli bir dış politika aracıdır. Devletlerin bazı hareketlerini gerekçelendirebilir veya altyapısını oluşturabilir. Afrika kıtasında misyonerlik faaliyeti adı altında iç karışıklık çıkarabilir, ‘cihat’ ederek sınırlarınızı genişletebilir veya din kardeşlerinize yardım etmek amacıyla başka bir ülkenin içişlerine müdahale edebilirsiniz.
Zaten modern zamanlarda dış politika, realpolitik ile (ideallere bağlı kalmaksızın) belirlenmektedir. Hitler Almanya’sının Hristiyan Polonya’ya saldırmasını veya Osmanlı Devleti ile Memluk Devleti’nin savaşmasını bu kavramla açıklamak daha kolaydır.
Bu açıdan bakıldığında yüzyıllarca birlikte yaşamış ve 19. yüzyıla kadar merkezi yönetimle ciddi sorunlar yaşamamış Ermenilerin, uluslararası arenada birden gündeme gelmesi sürpriz değildir. Yoksa Protestan İngilizlerin Ortodoks Rumların ya da Ortodoks Rusların Apostolik Ermenilerin inançlarını yaşamaları için dış politikada büyük paralar harcamasını açıklamak naifliktir. Kritik bir coğrafyadaki güçsüz Osmanlı Devleti’nin bölünmesi veya ortadan kaldırılması için gereken her türlü araç kullanılmıştır. Konunun bu şekilde algılanması, bizi, sadece Avrupa’daki Türk ve Müslüman düşmanlığı gibi dar bir kalıba sokmadan ve geniş perspektiften uzaklaşmadan konuya odaklanmamıza neden olacaktır.
Kitap Hakkında
Eserin ikinci cildinin, ilk cilde göre daha dar bir tarih aralığına odaklanması nedeniyle daha derli toplu olduğunu söylemeliyim. Her ne kadar kitabın kapağında 1915-1923 yıllarına ilişkin gelişmelerin açıklanacağı söylense de bu tarihten önceki olaylara da sıklıkla ve doğru bir şekilde atıfta bulunulmuştur. İlk ciltte açıklanan ve tekrarlanması gereken bazı hususlar bir kez daha vurgulanmıştır.
Ermeni tarih tezini çürütecek argümanlar dikkatlice ve ayrıntılı bir şekilde seçilmiştir. Burada özellikle Ermeni nüfusundaki savaş öncesi ve sonrasına ilişkin ciddi azalma konusuna odaklanılmıştır. Bilindiği üzere Ermeni tarih tezi, tehcir sırasında 1,5 milyondan fazla Ermeni’nin hayatını kaybetmesi üzerine yoğunlaşmaktadır. Prof. Sertçelik, savaş öncesi ve sonrası nüfusun, patrikhane rakamlarının yanı sıra bölgede görev yapan Rus ve İngiliz irtibat subayları ve diplomatlarının raporları ile abartılı olarak gösterildiğini ortaya koymuştur. Ayrıca bölgeden göç edenlerin varış yeri olan Kafkasya ve Mezopotamya’daki Ermeni göçmenlerin rakamları ile de bu tutarsızlıkları açıklamıştır. Yine savaş sonrasında kurulan Özerk Ermenistan Devleti’nin nüfus rakamları ile barış konferansları sırasında Ermeni delegasyonunun Ermeni nüfusu hakkında tutanaklara geçen ifadeleri de destekleyici olarak sunulmuştur.
Diğer taraftan savaş sırasında bölgede yaşayan Müslüman halka yönelik kıyımlar ile savaş halinde bulunulan İtilaf Devletleri’ne yapılan yardımlar da o dönemki yazışmalarla okuyucuya anlatılmıştır. Kitapta genel olarak Ermenilere ‘soykırım’ yapılmadığı, Ermeni çetelerin sivil Müslüman halka yönelik tahrik ve şiddet eylemleri gerçekleştirdiği ve buna mukabil de karşılıklı bazı kıyımların olmuş olabileceği tezi işlenmiştir.
Bununla beraber kitapta, tehcire yönelik kanunun sonucunda oluşan durumda Almanların da mesuliyeti olduğu ve zaten tehcir kararının bizatihi haklı nedenlerle alındığı belirtilmiştir. Şahsen bu çıkarımlara katılmakla birlikte, akademik bir kitapta tehcire ilişkin kararın kapsamı ve kararın alınış sürecine ilişkin de birtakım bilgilerin olmasının, madalyonun diğer tarafının gösterilmesi bağlamında bulunması gerektiğini ve bu hususun eksik kaldığını düşünüyorum.
Haklı nedenlerle de olsa, içlerinde yaşlı ve çocukların da bulunduğu yüz binlerce sivilin evlerinden zorunlu olarak ve çoğu zaman ilkel ve zorlu koşullarda göçe maruz bırakılmasının eleştirilmesi, hatta hayatını kaybeden insanlar için üzgün olduğumuzun belirtilmesi gerekirdi. Burada genel olarak özeleştiri yapılması gerektiğini, ancak konunun 21. yüzyıl hukuk anlayışıyla algılanmasının doğurabileceği olumsuzlukların da vurgulanmasın daha uygun olacağını düşünüyorum.
Eserin her iki cildinde de, bir kaynağın Türk tezlerini desteklediği durumlarda güvenilir olarak övgüsü yapılırken, Türklere yönelik olumsuz bir görüş belirttiğinde aynı kaynağın yergiye maruz bırakılmasını eleştirmeliyim.
Nüfusa ilişkin rakamların verildiği kısımlar, tüm diğer benzer metinlerde olabileceği gibi okuyucunun kafasını karıştırabilir. Ancak burada düzenleme ile ilgili metodoloji hatası olduğunu sanmıyorum; zira bu, başlı başına kompleks bir konudur.
Sonuç
Prof. Sertçelik’in yazmış olduğu iki ciltlik eserin temel kaynaklardan biri olduğunu ve konuyla ilgili araştırma yapacak kişilerin mutlaka kaynakçasına alması gerektiğini düşünüyorum. Orijinal kaynaklar oldukça basit ve akıcı bir dille anlatıldığı için okuyucunun zihninde bir devinim yaratacaktır.
Genel olarak Türk Dış Politikasının reaktif (tepkisel) olduğunu ilk söyleyen kişi değilim. Herhangi bir konu hakkında proaktif (ön etkin) bir politika üretildiği nadir olduğu için ülke olarak inisiyatif alan ve yeni şeyler söyleyen bir konuma erişememekteyiz. Bu kitabın da Ermeni tarih tezine tepki olarak yazıldığı görülmekte ve Türk tarih tezini destekleyenlere yönelik bir metin olduğunun farkına varılmaktadır.
Konuyla ilgili herkesin kitabı okuması, ama tekrara düşme pahasına, farklı kaynaklarla da okumalarına devam etmesi tavsiye edilmektedir.
Son olarak, ‘Ermeni Sorunu’ günümüzde de Türk Dış Politikasını etkileyen önemli bir unsur olarak dinamik bir konudur. Bu kapsamda ‘Nemesis Operasyonu’ kapsamında İttihat ve Terakki Fırkası lider kadrosuna yönelik suikastları, ASALA Terör Örgütü’nün özellikle Türk diplomatlara saldırıları ve ‘soykırım’ kararının değişik ülke parlamentolarında alınması için yapılan lobicilik faaliyetlerini anlatan üçüncü bir cildin yazılmasının elzem olduğunu düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder