Ana içeriğe atla

GELENEĞİN İCADI - ERIC HOBSBAWM & TERENCE RANGER


 

KİTAP ADI:

GELENEĞİN İCADI

YAZAR:

ERIC HOBSBAWM & TERENCE RANGER

Genel Bakış

Gelenek, sözlük anlamı itibari ile “çok eskilerden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa aktarılan ve yaptırım gücü olan kültürel alışkanlıklar” olarak tanımlanmaktadır.

Bu tanım, gelenek karşısında bireyin ne kadar elinin zayıf olduğunu ve ona karşı gelmenin zorluğunu da ifade etmesi bakımından önemlidir. Atalarımızın söyledikleri, yaptıkları ve yapılmamasını salık verdiği hususların üzerimize yüklediği sorumluluğu günlük hayatımızda bile hissedebilmekteyiz. Kendisini ‘aykırı’ olarak tanımlayan bireylerin bile düğünden cemiyete her türlü geleneği bihakkın yerine getirdiğini görmek sizleri hayrete düşürebilecek bir örnek teşkil edebilir. Ancak bu yazılı olmayan ‘kurallara’ uymamanın sizi içine sürüklediği ‘ceza’ daha başka bir formattadır. Yazılı kurallara uymamanın cezasını devlet maddi ve fiziki olarak belirlerken yazısız kurallara mugayir hareketlerin ise ayıplama gibi bir yaptırımı bulunmaktadır ki içinde bulunduğumuz toplumda etkisinin yer yer birinciden daha fazla olduğu görülebilir.

Örf, adet ve görenekle beraber hukukun asıl ve yazısız kaynakları arasında sayılan geleneğin bireylere sadece ‘süper ego’ olarak yaptırım gösterme özelliği bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra gelenek, karşıdakine üstünlük ve prestij sunumu şeklinde bir baskı da yaratmaktadır. Örneğin Osmanlı sultanlarının cuma selamlığı, padişahın ve hanedanın debdebesini göstermesi ve tebaa üzerinde uyandırdığı saygı bağlamında yönetimin sürdürülmesi ve sorgulanamazlığı kapsamında değerlendirilebilir. Yine aynı şekilde ataerkil aile olarak baba figürünün ve bu doğrultuda yönetici/lider kültünün sarsılmazlığı da gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Geleneğin kökeni ne kadar eskilere götürülürse karşımıza çıkan yaptırım ve büyüklük de o derece şaşaalı olacaktır. Devletlerin her yıl düzenlediği kuruluş kutlamaları, kral/kraliçenin tahta çıkış jübileleri, festivallerin yıldönümleri gibi etkinliklerin geçmişinin uzun olması bizlerde saygı uyandıran birer faktördür.

Kitap Hakkında

Eric Hobsbawm, kitabın diğer yazarı (aslında editörü) gibi Marksist bir tarihçidir. Tarihi de bu şekilde algılayıp yorumlayan Hobsbawm, Marksist tarihçiliğin Batıyı, SSCB’yi ve ayrıca Hindistan ile Afrika’yı en iyi anlatan yöntem olduğunu iddia etmektedir. Tarihi, determinist olarak açıklamakta ve sınıfsız bir topluma ulaşmaya çalışmaktadır. Marks’ın tarih anlayışı, krallıklarla devletlerin yükseliş ve düşüşlerinden ziyade kral/kraliçe, general ve dini liderler gibi toplumun tepesinde bulunan kişilerin eğilim, hırs ve beklentilerine odaklanmaktadır.

Bu girişi yapmamızın nedeni, kitapta, yüzyıllardır süregeldikleri iddia edilen bazı geleneklerin tarihinin sanıldığı gibi eski olmadıkları; aksine bazı tarihi figürler tarafından ‘icat’ edildiklerinin iddia edilmesidir.

İskoçların kiltlerinin ortaya çıkması ve kabilelere göre farklı renklere bürünmesinin bir İngiliz girişimcinin kıvrak zekasının ürünü olduğunu bilmek günlük hayatımızda pek fazla değişikliğe neden olmazdı belki ama bize ‘gelenek’ diye anlatılan şeyleri sorgulamamızı sağlayabilir. Eğer yolunuz İskoçya’ya düşerse kilt, gayda ve viskinin (bu sonuncu gerçekten eski bir tarihe sahiptir) yerel ekonomi için ne kadar hayati önemde olduğunu ve bahsi geçen ‘geleneksel kıyafet’ ve ‘geleneksel çalgı’ terimlerinin mazilerinin daha da eskilere götürülmesinin sağladığı avantajları bizatihi görebilirsiniz.

Kitap ayrıca geleneğin manipülasyon yoluyla tahakküm aracı olduğunu da bizlere anlatmaktadır. Yaşlıların gençlere, erkeklerin kadınlara, yöneticilerin tebaalarına ve yerel halkın göçmenlere karşı argümanlarını hatırınıza getirirseniz bunun önemini göreceksiniz. Ülkemizde göçmenler üzerinden oluşturulan negatif havanın gerekçeleri, yeni gelenlerin kurulu düzeni ya da geleneği hasara uğrattıklarıdır. Aynı şekilde (bazı) erkeklerin iş hayatında ve günlük hayatta kadınların daha etkin yer almalarına karşı aldıkları olumsuz tutum da kendi pozisyonlarının kaybedilmesi riskidir. Mevcut düzenin bizim lehimize olması halinde bunun devamını arzu etmemiz insan doğasının gereğidir.

Mevcut düzenin idamesini arzu etmek, yönetebilmeyi kolaylaştırmak amacıyladır. Değişimin yönetiminin zor olması, statükonun devamının önemini göstermesi açısından değerli bir hatırlatmadır. Bu bağlamda var olanın sürdürülebilir kılınmasının geleneği araç olarak kullanmakla pekala mevzubahis olabilir.

Sonuç

Okuduğunuz bu kitap, tarihe giriş yapmak veya daha farklı bir anlayış getirmek için son derece yararlıdır. Verilen bilgiler ve ulaşılan sonuç ise okuyucuya yeni ufuklar açması bakımından değerlidir. Kitabın bölümleri birbirinden bağımsızmış gibi görünse de aslında bir bulmacanın parçaları gibidir. Bu bağlamda kesinlikle okunmaya değerdir.

Öte yandan kitabın bazı bölümlerinin çok fazla ayrıntıya girdiğini ve konsantrasyonunuzu kaybettirdiğini hissedebilirsiniz. Bölümlerin sonuç kısımlarını okursanız da ana fikri yakalayabilirsiniz.

Yazarın en bilindik eserlerinden bir tanesi olan ‘Geleneğin İcadı’ size hitap eden bir içeriğe ve anlatıma sahipse ‘Aykırılıklar Çağı’ ve ‘Devrimler Çağı’ kitaplarını da listenize alabilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBASTIAN HAFFNER - BİR ALMAN’IN HİKAYESİ

KİTAP ADI: BİR ALMAN’IN HİKAYESİ YAZAR: SEBASTIAN HAFFNER Macar asıllı ünlü düşünür Ervin Laszlo , sosyal değişimi açıklarken geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerde bulunmuş ve zamanın dairesel, spiral, doğrusal veya kaotik bir şekilde ilerleyebildiğini tartışmıştır. Basitçe ifade etmek gerekirse, Lazslo’nun teorileri tarihin tekerrür mü ettiği, yoksa tekâmül ederek mi ilerlediği sorusuna odaklanır. Bu bağlamda tarih yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair ipuçları sunan dinamik bir süreçtir . Nitekim tarih, helezon biçiminde gelişmekte; geçmişte yaşanan bazı olaylar, benzer koşullarda tekrar etse de her defasında farklı bir biçim alarak ilerlemektedir. Bu bakış açısıyla, geçmiş sadece anlaşılması gereken bir olgu değil, aynı zamanda bugünü kavramak ve geleceğe yön vermek için bir rehber olarak değerlendirilmelidir. Tarihi sadece devletler arasındaki ilişkiler bütünü olmaktan çıkaran mikro tarih anlatımının etkisi üzerinde daha ö...

NUR BABA - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİTAP ADI: NUR BABA YAZAR: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Din, insanın kendi kimliğini belirlemesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bireyin inanç ile ilgili duruşu, ‘ben kimim/neyim?’ sorusuna verilen cevabı tamamladığı için önemlidir. Dinin dogmatik niteliği düşünülürse, kişinin inancını tanımlaması, kimliğin belki de en hassas göstergeleri arasında yer almasına sebebiyet vermektedir. Zira bireyin kendisini bağlı hissettiği din, bireyin hayat tarzını derinden etkilemekte, değiştirilmesi pek tercih edilmemekte veya değiştirildiğinde psikolojik ve sosyal etkisi göz ardı edilemeyecek seviyede olabilmektedir. Aslında bu yazının kaleme alınması Reza Aslan’ın ‘Zelot’ ve Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ eserlerinden sonra tasarlanmış olmasına rağmen, daha ziyade Hıristiyanlık eleştirisi olarak kategorize edilebilecek bu kitapların ardındansa, içinde bulunduğumuz topluma daha içkin olan dine dair bir kitap olan Yakup Kadri’nin ‘Nur Baba’ eserinden sonraya denk getirilmiştir. Nit...

GULAG TAKIMADALARI - ALEXANDER SOLJENITSIN

KİTAP ADI:  GULAG TAKIMADALARI YAZAR: ALEXANDER SOLJENITSIN Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir. Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavr...