KİTAP ADI:
KİRALIK KONAK
YAZAR:
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Genel
Bakış
Kuşaklar
arasında değer yargılarının farklılaşmasından kaynaklanan çatışmaların günlük
hayatta yaşandığına dair herkesin iyi veya kötü bir deneyimi olmuştur. Zamanın
bu etkilerini ardıl jenerasyonlarda görmek doğal olduğu gibi geçiş sürecini şekillendirmek
ve yumuşatmak toplumsal dinamiklerin esnekliğiyle gerçekleştirilebilir. Bu
değişimi açıklamak üzere “modernleşme” kavramı ortaya atılmıştır. Ancak bu
kavramın tanımı, yani neyin modern olduğu, üzerinde tartışmaların genel geçer
bir tanımı bulunmamaktadır.
Ünlü İtalyan
düşünür Antonio Gramsci, politik bilim literatürüne kattığı hegemonya
teorisinde, yönetenlerin değer ve yargılarının toplumun geneline
benimsetildiğine ilişkin değerlendirmeler yapmıştır. Üst yapının hegemonik
karakterine atıfta bulunarak kültür emperyalizminin teorik çerçevesini
çizmiştir. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin kültürlerinin
dezavantajlı olduğu ve ‘modern olmadığı’ gibi bir sonuca ulaşmak, bu ülkelerdeki
toplumsal gerilimin kaynağı olarak tespit edilebilir. Maalesef bizim ülkemizdeki
‘ilerici - gerici’ ikileminin temeline de salt değerleri yerleştirerek anlamda
bariz daralmalara sebebiyet verilmektedir. Burada modern olanla ahlak
seviyesinin zıt oranlı olduğu gibi tespit yapanlara eleştiride bulunmaktayız.
Bir
toplumdaki ‘modernleşme’ sürecinin, toplumdaki tüm kesimler tarafından
eşgüdümlü ve eşzamanlı olarak gerçekleştirilmesi mümkün olmayabilir. Bu anlamda
toplumun bir kesiminin, değişime daha açık ve diğer kesimlerden daha hızlı bir
süreç gerçekleştirmesi mevzuubahistir. Modern olan daha açık olan kesimin
eğitim seviyesi yüksek olanlardan müteşekkil olması şaşırtıcı değildir.
Yukarıdaki
tespitler onlarca yıldan beri yapılmakla birlikte her topluma hitap eden çözüm
önerilerinin bulunduğunu söylemek güçtür. Zaten bu yazının amacı da bu konuda
yargı dağıtmak değildir. Bununla beraber toplumdaki değerlerin
farklılaşmasından doğan kamplaşmayı da betimleme gerekliliği vardır.
Kitap Hakkında
Bir
yazarın, yaşadığı dönemin aynası olan bir roman yazması çok kıymetli bir faaliyettir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 2.Abdülhamit döneminde doğup İttihat ve Terakki
Hareketi, Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nı gördükten
sonra 1960 ve 1971 askeri darbelerini gördükten sonra hayata veda etmiştir. Bu
bağlamda düşünülürse, yazdığı kitapların içinde bulunduğu dönemin koşullarından
etkilenmediğini düşünmek doğru olmayacaktır.
Osmanlı
Devleti’nin çöküşüne doğru olan süreçte Batılılaşma süreci sonunda geleneksel
değerlere yabancılaşan, ayrıca kuşak çatışmalarını gösteren bu roman, hali
vakti yerinde olan bir ailenin konaktaki ilişkilerini konu almaktadır. Toplumun
bireyler üzerindeki etkisini ve eski ile yeni neslin birbirleri nezdindeki
görünümlerini de anlatmaktadır.
Tarihi
romanlar, gerçek koşullar içinde hayali (ya da esinlenilmiş) karakterlerle
girift hale getirilen eserlerdir. Okunduğu zaman insana o dönemin koşulları ve
insan ilişkileri hakkında genel çerçeveler çizen çalışmalardır. Tarihi sadece
böyle öğrenmek doğru olmasa da bu romanlar bize pusula işlevi sunmaktadır.
Toplumdaki
farklı gelir kesimlerinin birbirine uygunluk göstermeyen telaşlarının olduğunu
tarihin her döneminde takip etmek olasıdır. İktidar değişimi ve savaş gibi
önemli olayların etki göstermediği ve bunu günlük hayatında hissetmediği
ekonomik elitlerin varlığı yadsınamaz. ‘Kiralık Konak’ aslında bu ‘savaş
zenginleri’ni, ‘her devrin adamları’nı ve ‘sürekli kazanan tarafta olanları’
yazmıştır. Ayrıca modernleşmeyi ve modern olmayı ahlaksızlık olarak
algılayanları ifşa etmiştir.
Aynı
zamanda yukarıda tanımlanan grupların çocuklarının apolitik hali de gözler
önüne serilmiştir. Tabiri caizse ‘dünyalığını yapan’ ve ülke gündeminden
bihaber olup gelişmelerden azade bir topluluğun varlığını göstermiştir.
Belki
de tartışmayı bireycilik ile kolektivizm arasında konumlandırmak gerekebilir.
Bu yazının konusu bir taraf tutmak değildir; ancak Yakup Kadri’nin böyle bir
taraf tuttuğunu ortaya koymaktır. Yazar, romandaki karakterleri özenle ancak
toplumun genelini yansıtmayacak şekilde seçmiştir. Bu kitabın 1922’de, yani
Kurtuluş Savaşı’nın en coşkulu olduğu dönemde yazıldığı hatırdan çıkarılmadan
bir değerlendirme yapılmalıdır. 1922’de Anadolu Hükümetinin konsolide olma
çabalarının ve Mustafa Kemal’e muhalefetin artış gösterdiği, bunun yanı sıra
toplumun genelinde milli bilinç oluşturmayla ilgili girişimlerin olduğu da
akıldan çıkarılmamalıdır.
İstanbul-Ankara
gerginliğinin toplumun belli bir kesiminde yaşandığını, işgal güçlerini
destekleyenlerin azınlık olduğunu ve bu ekonomik elitlerin arasında da
vatansever kişilerin bulunduğunu anlatan romanı, bu çerçevede süzgeçten
geçirmelidir. Aksi takdirde Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde savaşların
yaşandığı dönemde İstanbul’un genel havasının sadece kitapta betimlendiği gibi
olduğunu varsaymak gerekecektir ki kanımca çok doğru bir çıkarım olmayacaktır.
Sonuç
Klasikler
deyince akla dünya klasikleri geliyor olabilir ancak ülkemizin değeri olan bu
güzide romanlar da okunmalıdır. Yakup Kadri’nin romanlarını birçoğumuz lise
dönemimizde okumuşuzdur. Milli bilincimizi ve kimliğimizi oluşturan ve hatta bu
süreci gösteren kitaplara gereken önemi göstermeliyiz.
Ancak
bu kitapların yazıldığı koşulları ve toplumdaki gerilimin hali hazırda da
geçerli olabildiğini değerlendirirseniz olgun dönemimizde de okumamız lazım
gelebilir. Türk edebiyatının bu önemli yazarının tüm diğer eserlerini okumalı
ve tarihimizi buna göre değerlendirmeliyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder