Ana içeriğe atla

SESSİZLİĞE HAYRANLIK - ABDULRAZAK GURNAH


KİTAP ADI:

SESSİZLİĞE HAYRANLIK

YAZAR:

ABDULRAZAK GURNAH

Genel Bakış

Her toplumda mevcut ‘gelenek’ ve değerleri koruma içgüdüsü bulunmaktadır. Toplumu bir arada tutan bu değerlerin korunması sadece insanların davranışlarıyla değil, bazen bizatihi devlet eliyle gerçekleştirilir. Bahsi geçen gelenek ve değerlerin içeride yapıştırıcı etkisinin yanı sıra dışarıya karşı koruyucu bir rolü de bulunur. Bu bağlamda insanların kendi ulusal değerlerini, aralarına yeni katılan bireylere benimsetmek, en azından saygı gösterilmesini sağlamak olağan bir davranış sayılabilir. Birey, kendi kültürüne ne kadar yabancı kalsa da yeni gelenlerin düzeni bozucu davranışlarından rahatsız olur. Asimilasyonu düşlemeseler de en hafifinden adaptasyonu ve entegrasyonu talep edebilirler.

Öte yandan göçmenlerin gettolaşarak ev sahibi toplumla gerginlik yaşaması, hakim dili öğren(e)meyerek iletişim sıkıntılarıyla karşılaşması ile eğitim sistemine dahil ol(a)mayarak ve işgücü piyasasına gir(e)meyerek kayıt dışı ekonomi yaratılması gibi konular ister istemez gündemi meşgul etmektedir.

Böylece ev sahibi toplumlarda göçmen grupların kültürüne yönelik üstten bakma hali vukuu bulabilmektedir. Bir kimse, hangi ülkeden göç etmiş olursa olsun, ev sahibi toplumun kültürünün üstünlüğünü kabul etmeliymiş gibi bir kanaat bulunmaktadır. Elbette bu düşüncelerin şovenist ve itici olduğu kabul edilse bile en liberal kişilerin bile bu yöne mütemayil olduklarını iddia etmekteyiz.

Diğer taraftan kimliğin oluşumunda dil, din, ortak tarih, simgeler ve mitler gibi insanın içinde doğup büyüdüğü koşulların etkisi düşünülürse yeni gelinen ülkede kimlikle ilgili bunalımların yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu hesaba katmalıyız. Ulusal kimlik oluşumunu ‘ben ne değilim’ şeklinde bir ötekileştirme ile tamamlayan bir toplumunda göçmenin hali içler acısı bir duruma gelebilmektedir. Kendisini olmadığı bir şekilde tanımlamak veya öyleymiş gibi davranmak mevzuubahis olabilecekken farklılıklarına daha sıkı sarılarak radikalleşebilmektedir. Geleneğine sahip çıkmaya çalışan ev sahibi toplumun en büyük korkusu da zaten bu ikincisidir.

Kitap Hakkında

Yabancıların, özellikle ülkemizi ziyaret etmemiş olanların, bizlere yönelik enteresan söylemlerini yurt dışına çıkanlarımız büyük ihtimalle deneyimlemişlerdir. ‘Deveyle mi seyahat ediyorsunuz’, ‘ana diliniz Arapça mı’ veya ‘erkeklerin dört kadın alması gerçekten serbest mi’ gibi soruların kaynağı bilinmezliktir ve önyargılardır.

İnsanların gözündeki klişelerin kökeninde, medeniyetin merkezinin Avrupa ve Batı olarak algılanması yatmaktadır. Soğuk Savaş sırasında Varşova Paktı üyelerine ‘doğu’ sıfatını veren, 1970’lerde Avrupa’nın sınırının Pireneler’de bittiğini ilan ederek İspanya ve Portekiz’i dışlayan, bunun yanı sıra İsrail’in Batı dünyasına ait olduğunu ilan eden değerler silsilesinin konuşulması gerektiği tarafımızca vurgulanmaktadır. Batılı beyazların kendilerini seçilmiş ve yönetim kabiliyetine sahip yegane üstün ırk olarak görmesi maalesef yıllar içerisinde değişmemiş, bilakis başkalaşarak kemikleşmiştir. Bu hususu, yapılan şakalarda ve liberal görünümlü söylemlerde bile takip etmek mümkündür.

Avrupalı ve Batılı değerlerin ve kimliğin bütün diğer kültürlerden üstün olduğunu anlatmak, emperyalist devletlerin yazılı ve görsel medya aracılığıyla gerçekleştirdikleri endoktrinasyon çabaları günümüz bilgi çağında bile devam etmektedir. Kitle imha silahlarının var olduğu, dünyaya demokrasi ve barış götürüldüğü, evrensel değerlerin korunduğu ve halkların özgürleştirildiğine ikna olan insan sayısı azımsanmayacak derecededir.

Tüm bu anlatılanlardan sonra bir doğulunun - veya romanda anlatıldığı gibi Müslüman bir Zanzibarlının - batı ülkelerinde herhangi bir nedenle bulunması sırasında maruz kalacağı muameleyi göz önünde bulundurabiliriz. Doğulular ya da daha genel bir ifadeyle ‘ötekiler’, derisinin rengi ve inancı dolayısıyla alması gereken tedaviye erişemeyen, normal bir insandan beklenmeyecek davranışları sergilemesi öngörülen ve eğer entegre olacaksa kendi geldiği ülkeyi küçümser tavır takınması beklenen kişilerdir. Aksi takdirde karşılaşacağı ayrımcı tavırları iş hayatından duygusal beraberliklerine kadar yaşamının her kesiminde deneyimlemesi gerekecektir.

İşte bu deneyimlerden kesit sunan elinizdeki roman, toplumsal sorunlar, cinsiyet eşitliği konuları, etnisite ve ırkçılık gibi temalara odaklanmıştır. Doğu Afrika’da bir ada olan Zanzibar’dan İngiltere’ye giden bir gencin hayatını yeniden kurma ve geçmişiyle hesaplaşması işlenmiştir. Kendisi de bir göçmen olan Gurnah, diğer kitaplarında olduğu gibi, kimlik bunalımı ve göç ile bağlantılı konulara odaklanmıştır.

Hızlı bir şekilde sizi içine çeken üç bölümlük kitabın ilk bölümü, size İngiltere’de yaşayan Zanzibarlı bir Müslümanın maddi ve manevi hayatta kalma çabasını anlatmaktadır. Eski sömürgelerin bağımsızlıklarının erken tanındığı ve bu ülkelerdeki toplumsal yapının primitif olduğuna kani insanlar arasında bir Zanzibarlının ruh hali ve müstehzi savunma mekanizması tasvir edilmiştir.

İkinci bölümde olayın kahramanının ülkesine gidişi ile aslında bilindik hikayelerin farklı bir mekandaki anlatımı, bize emperyalizmin her ülke için farklı bir formül üretmediğini anlatmaktadır. Bağımsızlığını kazanan sömürge ülkelerindeki iç karışıklıklar, iktidar mücadeleleri ve yozlaşmış siyasi ilişkiler gösterilmiştir.

Son bölümde düğümlerin büyük bir süratle çözüldüğü ve ne kadar mutlu veya mutsuz olduğu okuyucuya kalan bir son ile kitap tamamlanmıştır. Kitabın isminin de neden ‘Sessizliğe Hayranlık’ olduğunu en sonunda anlamak daha olasıdır. Kahramanımızın da bizim gibi olan bitene seyirci ve sessiz kaldığını fark edebileceksiniz. Bunu bilinçli bir tercih olarak telakki edebileceğiniz gibi baskın bir toplumdaki çekingen göçmenin olağan ruh hali olarak da algılayabiliriz.

Sonuç

Eseri, 2021 yılı Nobel Edebiyat Ödülü almış bir yazarın kitabını tuttuğunuzu unutmadan okumalısınız. Yazının kurgusunun iyi oturmakla birlikte bu türden bir göçmen hikayesinde olabilecek tüm unsurların sürece katıldığını gözlemleyebiliriz. Tabiri caizse tüm tuşlara basılarak kitap tamamlanmış. Yine de yazarın diğer kitaplarını okumaya karar vermekle sizlere de aynı tavsiyeyi yapmak isterim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBASTIAN HAFFNER - BİR ALMAN’IN HİKAYESİ

KİTAP ADI: BİR ALMAN’IN HİKAYESİ YAZAR: SEBASTIAN HAFFNER Macar asıllı ünlü düşünür Ervin Laszlo , sosyal değişimi açıklarken geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerde bulunmuş ve zamanın dairesel, spiral, doğrusal veya kaotik bir şekilde ilerleyebildiğini tartışmıştır. Basitçe ifade etmek gerekirse, Lazslo’nun teorileri tarihin tekerrür mü ettiği, yoksa tekâmül ederek mi ilerlediği sorusuna odaklanır. Bu bağlamda tarih yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair ipuçları sunan dinamik bir süreçtir . Nitekim tarih, helezon biçiminde gelişmekte; geçmişte yaşanan bazı olaylar, benzer koşullarda tekrar etse de her defasında farklı bir biçim alarak ilerlemektedir. Bu bakış açısıyla, geçmiş sadece anlaşılması gereken bir olgu değil, aynı zamanda bugünü kavramak ve geleceğe yön vermek için bir rehber olarak değerlendirilmelidir. Tarihi sadece devletler arasındaki ilişkiler bütünü olmaktan çıkaran mikro tarih anlatımının etkisi üzerinde daha ö...

NUR BABA - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİTAP ADI: NUR BABA YAZAR: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Din, insanın kendi kimliğini belirlemesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bireyin inanç ile ilgili duruşu, ‘ben kimim/neyim?’ sorusuna verilen cevabı tamamladığı için önemlidir. Dinin dogmatik niteliği düşünülürse, kişinin inancını tanımlaması, kimliğin belki de en hassas göstergeleri arasında yer almasına sebebiyet vermektedir. Zira bireyin kendisini bağlı hissettiği din, bireyin hayat tarzını derinden etkilemekte, değiştirilmesi pek tercih edilmemekte veya değiştirildiğinde psikolojik ve sosyal etkisi göz ardı edilemeyecek seviyede olabilmektedir. Aslında bu yazının kaleme alınması Reza Aslan’ın ‘Zelot’ ve Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ eserlerinden sonra tasarlanmış olmasına rağmen, daha ziyade Hıristiyanlık eleştirisi olarak kategorize edilebilecek bu kitapların ardındansa, içinde bulunduğumuz topluma daha içkin olan dine dair bir kitap olan Yakup Kadri’nin ‘Nur Baba’ eserinden sonraya denk getirilmiştir. Nit...

GULAG TAKIMADALARI - ALEXANDER SOLJENITSIN

KİTAP ADI:  GULAG TAKIMADALARI YAZAR: ALEXANDER SOLJENITSIN Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir. Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavr...