EN HÜZÜNLÜ EYLÜL
YAZAR:
OSMAN BALCIGİL
Genel
Bakış
İnsanın bilinç ve zihninin şifrelerini çözme adına tarih boyunca yapılan
çalışmaların net olarak bir sonuca ulaştığını söylemek zordur. Zira insan
davranışlarını nelerin yönle
ndirdiği ve motive ettiğiyle ilgili bir takım
ipuçları edinilmişse bile genelgeçer kurallardan bahsetmek pek mümkün
gözükmemektedir. Her insanın aynı koşullar altında aynı şekilde davranacağını
beklemek nasıl hatalı ise insan toplulukları için benzer çıkarımlarda bulunmak
da bize kesin sonuçları sunmayacaktır. Sosyal bilimlerin ‘bilim’ olarak
tanınmasının doğa bilimlerine göre daha geç gerçekleşmesinin arka planında da
bu ‘tekrar edilememezlik’ ve kontrollü ‘deney yapılamazlık’ ilkesi yatmaktadır.
Elbette ki bu anlatılanlar, insanların benzer şeylerden korkup benzer şeylerden
keyif aldığını inkar etmemektedir. Bilinmeyenden, farklı olandan ve kendisine
benzemeyenden alınan negatif duygular maalesef günümüzde bile birçok kişi ve toplumda
varlığını korumaya devam etmektedir. Bilinmeyene yönelik bu korku, bireyin
kendi konumunu berraklaştırma - ve hatta dostunu ve düşmanını ortaya çıkarma - telaşı
olarak ortaya çıkmaktadır. Koşulların netleştiği ana kadar süren bu panik hali,
normal durumlarda yapılmayacak veya yapılması akıllara bile getirilemeyecek şeylere
eylem kazandırabilmektedir. Dostoyevski’nin “belirsizlik, en kötü ihtimalden
daha acı vericidir” dediği kaygılar, insanlardan normal davranma salahiyetini
alabilmekte ve şiddete kadar varabilecek bazı davranışların geliştirilmesi
mevzubahis olabilmektedir. ‘Cinnet geçirmek’ olarak ifade edilen durumlarda
insanın yaptığı eylemden ani pişmanlık duyması bu duyguya işaret etmektedir.
Pasifist bir karaktere sahip birinin, sevdiklerine karşı şiddet uygulandığını
gördüğünde şiddete başvurması ama kalan ömründe bunun muhasebesini yapması
böyle bir durumu tarif etmektedir.
“Belirsizliğe tahammülsüzlük” olarak ifade edilen bu gibi hallerde bireylerin
stres durumlarındaki artışa binaen kişinin fiziksel davranışlarında anormal
bozukluklar görülebilmektedir. Bu belirsizlik halinin manipülasyona açık olması
dolayısıyla sürecin hassas bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. İfade edilen
sürecin yürütülmesi psikolojik temelde donanımlı bireye, sosyolojik bağlamda
ise etkin bir hükümete gereksinim duymaktadır.
Kitap Hakkında
Hitler, yazmış olduğu ve uzun yıllar birçok ülkede yasaklanan kitabı
‘Kavgam’da, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Alman ekonomisinin ve Almanya’nın
içinde bulunduğu sıkıntılı durumun nedenini Yahudilere ve Marksistlere
bağladığında bu tezlerinin halkta karşılığını bulması biraz da yukarıda
anlatılan nedenlerle olmuştur.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, bilim olarak tarih, sadece
geçmişte meydana gelen olayların anlatılması değildir. Bunun yanı sıra tarih, bir
laboratuvar olarak kullanılan ve geleceğe yönelik yorumlar ve çıkarımlar yapma
sanatı olarak telakki edilmektedir. Bu bağlamda halkın hassas olduğu konuların
organize bir şekilde provoke edilmesinin nelere yol açabileceğinin örneğini
Alman ‘Kristal Gecesi’nde araştırıp okumak mümkündür. Koşulları ve
motivasyonları aynı olmasa da 6-7 Eylül Olayları, literatürde ‘Türk Kristal
Gecesi’ olarak geçmektedir. Elinizdeki kitap, bu talihsiz olaylar silsilesini
kronolojik bir şekilde anlatmaktadır.
İstihbarat ajanları ve bazı aşırılıkçı gruplar tarafından organize ve
provoke edildiği iddia edilen ve henüz tam aydınlatılmayan bu olaylar,
tarihimizin kara bir lekesi olarak durmaktadır. Burada, 1960 Askeri Darbesi
sonrasında Yassıada Yargılamalarının önemli bir kısmını teşkil eden bu vahim
olayların siyasi değerlendirmesi yapılmayacaktır; ancak konunun siyasiler
tarafından politika malzemesi yapıldığı şüphe götürmeyen bir gerçektir. Bizim
gibi kimliğini belirleme/tanımlama konusunda net bir sonuca ulaşamayan ve çoğu
zaman toplumsal kutuplaşma yaşayan bir ülkede dini ve milli değerlere hitap
eden alanlardaki dezenformasyon, bizleri tahmin dahi edilemeyecek bir durumla
baş başa bırakabilmektedir.
1950’lerde ülkenin en önemli gündemlerinden bir tanesi olan Kıbrıs
Davasının Türkiye lehine çözülmesi için uluslararası gündem oluşturulup halkın
konuya olan ilgisi ve hassasiyetini vurgulamak için yapıldığına dair kuvvetli
bulgular bulunan bu provokasyonda maalesef ülkemizin rengi olan gayrimüslimler
hedef tahtasına oturtulmuştur.
Çok sesliliğin ve çok renkliliğin, iyi bir koordinasyonla, kakafoni
oluşturmadan mozaik kıvamına getirilmesi adaletli bir yönetimle
gerçekleşebilmektedir. Herhangi bir uluslararası sorunda, modern bir devletin
kendi halkı olan azınlıklara yönelik negatif bir dilin kullanılmasına izin dahi
vermemesi şarttır.
Osman Balcıgil’in bu kitabı, 6-7 Eylül Olaylarının gazeteci gibi anlatıldığı
ve bir aşk hikayesi ile harmanlandığı okuması kolay bir kitaptır ve bu dönemle
ilgili genel bilgi sahibi olmak isteyenlerin daha derin araştırmalar yapmasına
imkan tanıyan bir kaynakçaya sahiptir. Ucuz bir hikaye gibi görünen bu aşk
gerçek olmayabilir; ancak yaşanan trajedi belki de tasvir edilmediği kadar
derindir.
Sonuç
‘En Hüzünlü Eylül’, 6-7 Eylül Olaylarını oldukça dramatize ederek anlatan
çarpıcı bir kurguya sahiptir. İstanbul gibi tarih boyunca birçok medeniyete ev
sahipliği yapmış bir şehrin farklı renklerine tahammülsüzlüğün arka planını bir
taraftan anlatan kitabın okunmasını tavsiye etmekteyim. Ancak kitabın
kurgusundaki aşk hikayesinin ve ana karakterlerin okuyucuya biraz zorlama
gelebileceğini de hatırlatmak isterim.
Tarihimizi bildiğimiz ve onunla yüzleşebildiğimiz kadar kendimizi
anlatabileceğimizi ve kimliğimizi koruyabileceğimizi vurgulayarak konuyla
ilgili daha derin okumalar yapılmasının da elzem olduğunu söylemeliyim.
Bu incelemeden sonra okuma listeme aldığım bir kitap oldu teşekkür ederim ellerine yüreğine sağlık
YanıtlaSilBu kitabı almak istiyordum bu yorumu okuduktan sonra alma isteğim dahada fazlalaştı kalemine diline eline sağlık süper bir yazı olmuş
YanıtlaSilKitabı en kısa sürede okumaya çalışacağım, yazın yorumun gayet güzel olmuş tebrikler
YanıtlaSil