Ana içeriğe atla

KIŞ ORTASINDA - ISABEL ALLENDE



KİTAP ADI:

KIŞ ORTASINDA

YAZAR:

ISABEL ALLENDE

Genel Bakış

Devletin kuruluşuyla ilgili olarak düşünürlerin tarih boyunca üzerinde kafa yordukları soru, egemenliğin kaynağı hakkında olmuştur. Egemenlik yetkisinin halktan mı geldiği yoksa ilahi bir yetki devri şeklinde mi olduğu konusundaki bu tartışmada verilen yanıta göre yönetim rejiminin adı belirlenmektedir. Bu konu üzerinde, J.J. Rousseau ve T. Hobbes uzun uzadıya metinler düzmüşler ve yönetimin meşruiyetinin halktan mı tanrıdan mı aldığı üzerinde fikir beyan etmişlerdir.

Nihayetinde demokrasi, birçok düşünüre göre sorunlu bir yönetim biçimi olmasına rağmen, siyaset bilimi literatüründe daha iyisi olmadığı için yeğlenmektedir. Demokrasi, çok genel tanımıyla “halkın kendi kendini yönetmesi” şeklinde ifade edilse de modern dönemlerde yönetime katılımı sadece periyodik olarak yapılan seçimlerle değil, “aktif yurttaşlık” kavramıyla sürekli hale getirmiştir. Bireylerin kendi görüş ve önerilerini, yöneticilere yapılandırılmış bir mekanizma ile aktarabildikleri sistem, katılım sürecini arttıran ve demokrasiyi geliştiren bir yöntem olarak övgüye değerdir.

Öte yandan yönetim yetkisinin gasp edildiği ve tepeden inmeci bazı eylemler de tarihte karşımıza çıkmıştır. Kendi ülkemizde yaşanan 1960 ve 1980 askeri darbeleri, halkın yönetime katılımını sekteye uğratan anti-demokratik birer harekettir. Meşru olarak silah kullanma salahiyetine sahip askerlerin, sivil idareye yönelik saldırıları sadece bizim ülkemizde yaşanmış değildir. Yerkürenin birçok yerinde benzer deneyimler vukuu bulmuştur.

Herhangi bir ülkede bu türden dramatik iktidar değişikliklerinin sivil yaşama yansımalarının olması kaçınılmazdır. Darbecilerin kendilerinden önceki yöneticileri hapsetmesi, katletmesi veya sürgüne yollaması sıklıkla başvurulan yöntemlerdendir. Elinizdeki kitabın yazarı Isabel Allende de bu türden bir tecrübeyle karşılaşmış ve sürgün hayatına, amcası Salvador Allende’nin General Pinochet tarafından askeri darbe sonucunda yönetimden uzaklaştırılması sonrasında başlamak durumunda kalmıştır.

Kitap Hakkında

‘Kış Ortasında’, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) yaşanan kar fırtınası sırasında meydana gelen trafik kazası ve sonrasında ortaya çıkan bir cinayet ile başlayan vaka gibi gözükse de sürekli geri dönüşlerle geçmişi anlatan bir olaylar örgüsüdür.

Fakirliğin, işsizliğin ve gelir dağılımında adaletsizliğin yaygın olduğu Orta ve Güney Amerika’da insanların hayatlarını idame ettirmek için suça ve çetelere karışması veya fuhşa bulaşması bilinen sonuçlardır.

Kitapta sıklıkla Guatemala ve aslında bütün Orta Amerika kıtasında terör estiren MS-13 (Mara Salvatrucha) çetesinin yerel halkta yarattığı etkiler anlatılmaktadır. Amerika kıtasında uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığından adam kaçırmaya ve yasa dışı göçe kadar kabarık bir eylem skalasına sahip bu çetenin, siyasetteki etkilerini de gösteren bu hikayelerin mağdurları, aslında benzer birçok yerde olduğu gibi reşit olmayanlarla kadınlardır.

Bir insanın anavatanından gönüllü olarak göç etmesi, çoğu zaman mevcut düzenden duyulan aşırı rahatsızlık veya bir kuvvetin zorlaması ile olmaktadır. İnanç veya siyasi görüşü veya basitçe dış görünüşü gibi ayrıntılarla ötekileştirilen, ayrımcılığa tabi tutulan insanlar, kurulu düzenlerini bırakarak yeni mekanlara gidebilmektedir. Bahsi geçen ayrımcılıklar, toplumun bir kısmı veya devletin bizatihi kendisi tarafından yapılabileceği gibi devlet kurumlarının olması gerektiği şekliyle işlememesi halinde de vukuu bulabilmektedir. Toplum güvenliğinin sağlanamadığı ve adalet sisteminin yozlaştığı idareler, beklenmedik nüfus hareketlerini tetikleyebilmektedir. Otoritenin olmadığı yerleri ise çeteler ve mafya gibi illegal yapılar doldurmakta gecikmemektedir.

Bu bağlamda düşünülecek olursa göç etmek sadece bir seçim değil, bazen bir zorunluluktur. Hukukun ve adaletin işlediği ülkelere öykünenlere umut tacirliği yapmak da bu kirli sistemin bir parçasıdır.

‘Kış Ortasında’ aslına bakılırsa göçmen arka planına sahip karakterlerin bir nevi yaşadıkları yerleri yuva haline getirme çabasını anlatmaktadır. Bu sürecin dramatik ve inişli çıkışlı doğası anlatılmakta, farklı göç hikayelerinin nasıl başka sonlanabildiği gösterilmektedir.

Sonuç

Şili’deki askeri darbe ile sürgüne giden (ve kanımca yazarın kendisini karakterize ettiği) orta yaşlı bir kadın, ev sahibi beyaz bir Amerikalı ve Guatemalalı bir kaçak göçmenin bu hikayesinin bir Hollywood senaryosu olma ihtimali yüksek ve günlük hayatta böyle bir rastlaşmanın olasılığı düşük gibi gözükse de arka planında yaşanan olayların hakikati yansıttığı bilinen bir duruma işaret etmektedir.

Elinizdeki eser, bu kadar da olmaz diyebileceğiniz bir gidişat sergilese de Amerika kıtasındaki siyasi gelişmeleri takip edenler için basbayağı normal ve hayatın olağan akışına uygun gelmektedir.

Isabel Allende, kendisi de bir sürgün ve göçmen olması hasebiyle, eserlerinde daha çok vatanından isteği hilafına ayrı kalan kişilerin hayatlarını anlatmayı tercih etmiştir. Güney Amerika’nın yaşayan en önemli yazarlarından olan Allende’nın bu kitabının yanı sıra diğer eserlerinin de okunmasını tavsiye etmekteyiz.

 

Yorumlar

  1. Şu yorumun hepimize ne kadar yakın: "Toplum güvenliğinin sağlanamadığı ve adalet sisteminin yozlaştığı idareler, beklenmedik nüfus hareketlerini tetikleyebilmektedir. Otoritenin olmadığı yerleri ise çeteler ve mafya gibi illegal yapılar doldurmakta gecikmemektedir." Aydınlatıcı bilgi ve yorumların için teşekkür Şenol. ÖFB.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBASTIAN HAFFNER - BİR ALMAN’IN HİKAYESİ

KİTAP ADI: BİR ALMAN’IN HİKAYESİ YAZAR: SEBASTIAN HAFFNER Macar asıllı ünlü düşünür Ervin Laszlo , sosyal değişimi açıklarken geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerde bulunmuş ve zamanın dairesel, spiral, doğrusal veya kaotik bir şekilde ilerleyebildiğini tartışmıştır. Basitçe ifade etmek gerekirse, Lazslo’nun teorileri tarihin tekerrür mü ettiği, yoksa tekâmül ederek mi ilerlediği sorusuna odaklanır. Bu bağlamda tarih yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair ipuçları sunan dinamik bir süreçtir . Nitekim tarih, helezon biçiminde gelişmekte; geçmişte yaşanan bazı olaylar, benzer koşullarda tekrar etse de her defasında farklı bir biçim alarak ilerlemektedir. Bu bakış açısıyla, geçmiş sadece anlaşılması gereken bir olgu değil, aynı zamanda bugünü kavramak ve geleceğe yön vermek için bir rehber olarak değerlendirilmelidir. Tarihi sadece devletler arasındaki ilişkiler bütünü olmaktan çıkaran mikro tarih anlatımının etkisi üzerinde daha ö...

NUR BABA - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİTAP ADI: NUR BABA YAZAR: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Din, insanın kendi kimliğini belirlemesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bireyin inanç ile ilgili duruşu, ‘ben kimim/neyim?’ sorusuna verilen cevabı tamamladığı için önemlidir. Dinin dogmatik niteliği düşünülürse, kişinin inancını tanımlaması, kimliğin belki de en hassas göstergeleri arasında yer almasına sebebiyet vermektedir. Zira bireyin kendisini bağlı hissettiği din, bireyin hayat tarzını derinden etkilemekte, değiştirilmesi pek tercih edilmemekte veya değiştirildiğinde psikolojik ve sosyal etkisi göz ardı edilemeyecek seviyede olabilmektedir. Aslında bu yazının kaleme alınması Reza Aslan’ın ‘Zelot’ ve Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ eserlerinden sonra tasarlanmış olmasına rağmen, daha ziyade Hıristiyanlık eleştirisi olarak kategorize edilebilecek bu kitapların ardındansa, içinde bulunduğumuz topluma daha içkin olan dine dair bir kitap olan Yakup Kadri’nin ‘Nur Baba’ eserinden sonraya denk getirilmiştir. Nit...

GULAG TAKIMADALARI - ALEXANDER SOLJENITSIN

KİTAP ADI:  GULAG TAKIMADALARI YAZAR: ALEXANDER SOLJENITSIN Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir. Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavr...