Ana içeriğe atla

CEZA KANUNU 353. MADDE - TANGUY VIEL

KİTAP ADI:

CEZA KANUNU 353. MADDE

YAZAR:

TANGUY VIEL

Genel Bakış

Adalet, yasalar marifetiyle kazanılan hakların herkes tarafından kullanılmasını sağlayan mekanizma olarak tanımlanmaktadır. Bu şekilde ortaya konulduğunda kavram, dünyanın her yerinde karşılığı olan ve tüm rejimler tarafından gerçekleştirilen faaliyetlere meşruiyet kazandırmanın vazgeçilmez yolu olarak karşımızda durmaktadır. Zira her yönetim/rejim kendisinin adaletli olduğunu iddia etmektedir. Her idare, halkını yönetmek üzere bazı kanunlar çıkararak veya mevcut kanunlarda değişiklikler yaparak yönetim mantalitesini ortaya koymaktadır. Burada nüans teşkil eden husus, hakların kazanılmasını temin eden yasalar bağlamındadır.

Şurası gerçektir ki adil olmak, her yönetimin kendisini sıfatlandırmak istediği bir kavramdır. Hitler ve Mussolini de Gandhi ve Mandela da adil bir yönetim sergilediklerini ileri sürmüşlerdir. Siyasi skalanın bu kadar farklı konumlarında bulunan karakterlerin aynı tanımlamaya talip olmaları, bu mefhumun genel geçer bir çerçeve olmadığını bize anlatmaktadır. Bu noktada kanunilik ile adaletli olmak arasındaki farka işaret edilmektedir. Tarihi süreç içerisinde bu denli köşeli tutum takınanların nasıl olur da aynı sıfatı hak etmek istediklerinin yanıtı, ilgili eylemlerin bahsi geçen bu kanunlara dayandırılmasında yatmaktadır.

İşte burada yol ayrımının başladığı yer, kanunların değiştirilmesinin hangi yöntemle yapılacağına dairdir. Bir ülkede, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin kapsamını belirleyen kanunların yapılması ve/veya değiştirilmesi ne kadar geniş bir oydaşmayı gerektirmekteyse, ilgili uygulamanın o kadar demokratik ve adil olduğu söylenebilmektedir. Burada vurgulanmak istenen, demokrasiye getirilen en önemli eleştirilerden olan, ‘çoğunluğun tiranlığı’ndan bahsetmek değildir; ancak oligarşik ve monarşik tekelleşmelerin riskleri hatırlatılmaya çalışılmaktadır. Kanımızca vatandaşların iradelerinin kümülatif toplamından ibaret olan egemenlik yetkisi, bu yetkinin doğal yansıması sayılan kanunların değiştirilmesi sırasında baypas (by-pass) edilemez. Aksi takdirde halkın yönetim hakkının suistimal edilmesi gerçekleşmiş olur ki bu ortamda adaletten bahsedilmesi mevzubahis olamaz.

Kitap Hakkında

Modern devletin fonksiyonları içinde yasama ve yürütmeden sonra dillendirilen yargı yetkisi, devletin adalet mekanizmasını tarif edip ilk ikisinin kanunlar ve nizamlar çerçevesinde devam etmesini temin etmektedir. Yunan mitolojisindeki Tanrıça Themis heykelindeki gibi gözü bağlı ve elinde kılıç olan bir bakirenin (bağımsızlığını vurgulamak amacıyla bakire), kararın taraflarının kim olduğuyla ilgilenmeksizin sonuca ulaşılmasının yoludur. Davanın taraflarından bir tanesinin nüfuzlu ve meşhur veya toplumca negatif imaja sahip olmasının karar verme süreçlerine etki etmemesi demektir. Aynı şekilde tesis edilen kararın uygulanması ve cezaların caydırıcılığı da burada, eldeki kılıç vesilesiyle, önemli bir rol oynamaktadır. Bu anlatılanlar, adaletin, hukuk sisteminde hedeflenen bir idealden ziyade toplumsal ihtiyaç olarak karşımızda durmasını tarif etmektedir.

‘Adalet’ kavramının en iyi açıklamasının ‘adaletsizlik’ kavramına bakışla getirilebileceğini düşünmekteyim. Dünya üzerinde kötülerin güçlü olduğu ve iyilerin hakkının yendiği düşüncesine yönelik en büyük psikolojik rahatlama mekanizması din ile gelmektedir. Dünyevi yaşamda adaletin sağlanamayacağının peşinen kabul edilip ‘ilahi’ adaletin elbet tesis edileceğine dair güvenin varlığı, insanlarda zihnen ferahlama sağlayabilmektedir. Ancak devletin görevi, ‘ilahi’ adaletin bu dünyada da yerine getirilebileceğini göstermek olmalıdır. İşte böylece adaletsizlik kavramı, vatandaşların gözünde somutlaşan bir hale gelmemelidir.

Yazımızın konusunu teşkil eden bu kitap, Marquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’ kitabındaki gibi, ortada bir cinayetin var olduğu ve katilin bilindiği bir vakayı incelemiştir. Hukuk fakültesi öğrencilerine tavsiye edilen okuma kitabı izlenimi verse de konusu itibari ile herkesin hayatından kesitler bulabileceği bir hikayedir.

Romanda adaletin, devlet mekanizması tarafından zamanında sağlanamadığı bir durum anlatılmaktadır. Halkın parasını, bazı hallerde uzun yılların birikimini, (ç)almak amacıyla ve uzun vadeli yüksek kârlar vadederek tanıtımını yapan bir girişimci tarif edilmektedir. Bu girişimcinin yaptığı dolandırıcılığı cezalandırmak için devletin harekete geçmemesi ve adaletin bireylerin bizatihi kendisi tarafından sağlandığı bir olay itiraf edilmektedir. Okuyucular, betimlenen adaletin suçlunun cezalandırılmasıyla mı olduğunu yoksa davaya atanan hakimin olaya yaklaşım biçimiyle mi gerçekleştiğini sorgulayacaklardır.

Aslında siyasetçiler tarafından desteklenen nitelikli dolandırıcılık vakası ve akabinde sol görüşlü bir kişinin emeklilik ikramiyesini ideolojisine aykırı bir şekilde yatırım amacıyla kaptırmasını içine sindiremeyen şahsın işlediği cinayet tarif edilmiştir. Tüm anlatılanların bir metafor olup daha derin ve makro anlamlara işaret ettiği iddia edilebilir. Herhangi bir arsanın değerinin spekülasyon ile arttırılması, büyük projelerin yapılacağı iddia edilerek yerel halkın algılarının manipüle edilmesi ve yılların birikimlerinin yatırıldığı işlerin başlamadan müteahhidin ortadan kaybolduğu vakalar hepimize tanıdık gelmektedir. Jet Fadıllardan Tosuncuklara, kripto para dolandırıcılıklarından bu işlerden rüşvet alan politikacılara kadar tüm örnekler, gerek içinde yaşadığımız gerekse de komşusu bulunduğumuz coğrafyalarda sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Devlet mekanizmasının yapması gereken, tüm bu durumları önceden görerek kanunlarını buna göre yapması, güncellemesi ve bunların uygulamasını hakkaniyetle yapmasıdır. İşte o zaman insanların hissiyatlarında adaletin bu dünyada da yerine getirilebilen bir şey olduğu duygusu yaratılabilecektir.

Sonuç

Bu kadar kısa bir kitapla ilgili yazılabilecek yazının içeriğinin çok daha geniş ve uzun olabileceğini vurgulamalıyım. Zira bu ince kitabın içerisinde kirli siyasetçiler, dolandırıcılar, ideolojik iç çatışmalar, masum vatandaşlar, kandırılan ebeveynlerin çocuklarının psikolojik hali ve bir hakimin karar verme süreci anlatılmaktadır.

Yazarın daha önce herhangi bir kitabını okumamış olsam da bu eserini çok beğendim. Kitabın sonu, sizleri adaletin tanımının bu mu olması gerektiği konusunda düşünmenizi sağlayabilir. Romana adını veren yasa maddesi Fransız kanunlarında olduğu için sonuna gelmeden anlaşılması, bu ülke mevzuatına vakıf değilseniz, kolay değildir. Keyifli bir okuma ve güzel bir düşünme ortamı sağlayacağını düşündüğüm bu kitabı sizlere tavsiye ederim.

Yorumlar

  1. Kelimenin anlamının zıttıyla ortaya konması. .. işte bu düşünce fikrini beğendim. Kitabi bir an önce alıp okumak istiyorum. Teşekkürler incelemeniz için

    YanıtlaSil
  2. Çok ilgi çekici oldugunu düşünüyorum , incelemeniz çok açiklayici , listeme ekledim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBASTIAN HAFFNER - BİR ALMAN’IN HİKAYESİ

KİTAP ADI: BİR ALMAN’IN HİKAYESİ YAZAR: SEBASTIAN HAFFNER Macar asıllı ünlü düşünür Ervin Laszlo , sosyal değişimi açıklarken geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerde bulunmuş ve zamanın dairesel, spiral, doğrusal veya kaotik bir şekilde ilerleyebildiğini tartışmıştır. Basitçe ifade etmek gerekirse, Lazslo’nun teorileri tarihin tekerrür mü ettiği, yoksa tekâmül ederek mi ilerlediği sorusuna odaklanır. Bu bağlamda tarih yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair ipuçları sunan dinamik bir süreçtir . Nitekim tarih, helezon biçiminde gelişmekte; geçmişte yaşanan bazı olaylar, benzer koşullarda tekrar etse de her defasında farklı bir biçim alarak ilerlemektedir. Bu bakış açısıyla, geçmiş sadece anlaşılması gereken bir olgu değil, aynı zamanda bugünü kavramak ve geleceğe yön vermek için bir rehber olarak değerlendirilmelidir. Tarihi sadece devletler arasındaki ilişkiler bütünü olmaktan çıkaran mikro tarih anlatımının etkisi üzerinde daha ö...

NUR BABA - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİTAP ADI: NUR BABA YAZAR: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Din, insanın kendi kimliğini belirlemesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bireyin inanç ile ilgili duruşu, ‘ben kimim/neyim?’ sorusuna verilen cevabı tamamladığı için önemlidir. Dinin dogmatik niteliği düşünülürse, kişinin inancını tanımlaması, kimliğin belki de en hassas göstergeleri arasında yer almasına sebebiyet vermektedir. Zira bireyin kendisini bağlı hissettiği din, bireyin hayat tarzını derinden etkilemekte, değiştirilmesi pek tercih edilmemekte veya değiştirildiğinde psikolojik ve sosyal etkisi göz ardı edilemeyecek seviyede olabilmektedir. Aslında bu yazının kaleme alınması Reza Aslan’ın ‘Zelot’ ve Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ eserlerinden sonra tasarlanmış olmasına rağmen, daha ziyade Hıristiyanlık eleştirisi olarak kategorize edilebilecek bu kitapların ardındansa, içinde bulunduğumuz topluma daha içkin olan dine dair bir kitap olan Yakup Kadri’nin ‘Nur Baba’ eserinden sonraya denk getirilmiştir. Nit...

GULAG TAKIMADALARI - ALEXANDER SOLJENITSIN

KİTAP ADI:  GULAG TAKIMADALARI YAZAR: ALEXANDER SOLJENITSIN Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir. Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavr...