KİTAP ADI:
GULAG TAKIMADALARI
YAZAR:
ALEXANDER SOLJENITSIN
Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir.
Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavramlar, bizim için eşsiz nitelikte bir düşünme çerçevesi oluşturmaya yaramaktadır.
İşte bu bağlamda devletler kendi ekonomi modellerini benimsemişler ve uygulamaya koymuşlardır. Devletin ekonomiyi ve pazarı yönlendirmesi ve etkin rol alması ile bunun tersi arasındaki yaklaşımlarla uluslararası aktörlerin tutumları, dünyayı ‘Liberal Batı’ ile ‘Komünist Doğu’ arasındaki Soğuk Savaş’a sürüklemiştir.
Elbette bir devletin liberal veya komünist bir rejimi benimsemesi, sözkonusu toplumun tamamının homojen bir şekilde aynı görüşte olduğu anlamına gelmemektedir. Toplum içerisinde bir grubun, zümrenin, siyasi partinin veya bireylerin ana akımdan farklı bir görüş içerisinde olması doğaldır. Ancak bu görüş ayrılığına devletin, yani yönetici/yöneticilerin nasıl yaklaştığı ve nasıl bir tepki vereceği farklılık gösterebilmektedir. Demokrasiyi ve kendisi gibi düşünmeyenlerin var olabileceğini hazmedememiş kültürlerde bu tarz kişilere bazı yaptırımlar uygulandığına rastlamak mümkündür.
Nelson Mandela, Aung San Suu Kyi, Mahatma Gandhi ve Martin Luther King gibi ünlü karakterler, savundukları dünya görüşleri ve siyasi düşünceleri nedeniyle hapis cezasına çarptırılmışlar ve hatta hedef olmuşlardır. Her birinin ayrı ayrı hikayesi ve üzerine yazılan onlarca kitabı olan bu karakterlerden bir tanesi de bu yazının konusu olan kitabın yazarı olan Alexander Soljenitsin’dir. 1917 Ekim Devrimi ile neredeyse yaşıt bu Rus subayı, 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet ordusunda yüzbaşı rütbesiyle hizmet vermesine rağmen Stalin’i eleştiren bir mektubu nedeniyle hapsedilmiş ve istenmeyen adam ilan edilmiştir.
Sovyet Rusya’nın toplanma kampı sayılan ve ‘Çalışma ve Islah Kampları Genel İdaresi’nin Rusça kısaltması GULAG’larda sekiz yıl kalan Soljenitsin, ömrünün kalan kısmında da yazdıkları nedeniyle sürgün ve vatandaşlıktan çıkarılma cezalarıyla baş etmek durumunda kalmıştır. 1970 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazarın vatandaşlığa kabulü Gorbaçov döneminde gerçekleşmiştir.
Birçok eseri bulunan Soljenitsin’in eserleri arasında Gulag Takımadaları özel bir konuma sahiptir; zira otobiyografik özelliklerinin yanı sıra hapis hayatında çevresinde karşılaştığı haksızlıkları başarıyla anlattığı eşsiz bir eser olmuştur. Despotizmin, farklılık ve çeşitliliğe tahammülsüzlüğün, hoşgörüsüzlüğün ve siyasi bağnazlığın toplumda ne denli derin ve tamiri mümkün olmayan yaralar açtığının gözler önüne serilmesidir.
Tocqueville’in başarılı bir şekilde tanımladığı ‘çoğunluğun tiranlığı’ meselesi ile tüm toplumların yüzleşmesi gerekmektedir. Komünizmin bastırdığı dini ve liberal görüşler nasıl rejimi değiştirdiyse, Güney Afrika’da ezilen siyahlar nasıl yönetimi devirdiyse, kolonyalist ülkelerin hakimiyeti nasıl sona erdirildiyse, Batı Avrupa’da yıllardır baskı altında tutulup köksüzleştirilmeye zorlanan Müslümanların günümüzdeki hareketini de bu kapsamda değerlendirmek ve böylece bu tiranlığın olası sonuçlarını göz önünde bulundurmak gerekir.
İnsanların yaşamaya yönelik bariz ihtiyaçlarından sonra kendisini ifade etme ve ispatlama çabasının gelmesi bilinen bir gerçekliktir. Bunun bastırılması ve susturulması, toplumda geçici bir sükuneti sağlamış gibi gözükse de uzun dönemde daha vahim sonuçlara yol açmaktadır. İnsanların görüş ve fikirlerini açıklamalarından korkmadan Antik Yunan’daki agoralar gibi gerçek veya sanal platformlar oluşturmak, hatta bu ihtiyacın yerine getirilmesini kolaylaştırmak ve bu fikirlerin yayılmasına engel olmamak gerekir. Kaldı ki ancak muhalefetin sesini duyarak ve kendi yönetim tarzını güncelleyerek başarılı bir hükümet sergilenebilmektedir.
Elinizdeki kitabı bu minvalde okumak ve konuyu derinleştirmek gerekmektedir. Okunması çok kolay olmayan bir temada yazılan bu teknik kitabı hızlıca bitiremeyebilirsiniz. Ancak uzun bir süre etkisinde kalmanızın ve içinde yaşadığımız siyasi iklim dahil birçok ortamı sorgulamanızın garantisini verebilirim. Yazarın diğer kitaplarını, hatta benzer yazarların kitaplarını okumak için sizlere istek aşılayabilir.
Okuma listeme ekledim. Emeğine sağlık yine kaleminle fark yaratmışsın 🙏🏻
YanıtlaSilMutlaka okuyacağım 🙏
YanıtlaSilEmeğinize sağlık. Yazınız gerçekten merak uyandırdı. Sanırım kitabı sipariş edeceğim...
YanıtlaSilBu kitabı okumak istiyorum...
YanıtlaSil