Ana içeriğe atla

ŞAKA - MILAN KUNDERA



KİTAP ADI:

ŞAKA

YAZAR:

MILAN KUNDERA

İnsanın diğer canlılardan ayrılan en önemli özelliği, düşünebilme ve konuşabilme yeteneğidir. Her ne kadar diğer canlılar arasında da bazı haberleşme metotlarının bulunduğu keşfedilmiş olsa bile, insanların iletişimi daha komplike bir şekilde yapabildikleri şüphesizdir. Buradan yola çıkarak, insanın kendisini ifade edebilmesini sadece bir hak değil, aynı zamanda (evrimsel veya ilahi) bir ödev olarak görmek gerekmektedir. Kişiler, düşünebildikleri gibi, iletişim kurmak için kendilerini doğru bir şekilde ifade edebilmeli ve bunu yanlış anlaşılmaya mahal vermeksizin yapmalıdırlar. Bunun için ise gerekli bilişsel ve entelektüel birikimi sağlamalıdırlar. Sözkonusu bilgi ve analitik zeka, eğitim basamaklarını çıkmakla elde edilebilir ki bunun sağlanması bizatihi devlet tarafından teminat ve takip altına alınmalıdır.

Bir hak ve ödev olarak bu şekilde telakki edilen düşünce, eyleme geçmeden önceki bilişsel süreç olması hasebiyle ağırlıklı ve kompleks bir mekanizmadır. Çevresel faktörler, bilimsel veriler, duygusal arka planlar ve yapısal etmenler gibi birçok girdinin dahil edildiği düşünme süreci her ne kadar soyut bir eylem olsa da bunun fiiliyata geçirilmesi, yani sözlü ve yazılı olarak ifade edilmesi, devlet otoritesi tarafından takip altında tutulmuştur. Aydın kişiler tarafından dile getirilen görüşlerle rejimi veya devletin yetki alanını sarsacak derecede devrimci düşünceler, halk arasında yayılarak ‘toplumsal barış ve huzuru bozucu’ etki oluşturabildiğinden tehlikeli ve sakıncalı bulunmuştur.

Düşüncelerin (fikirlerin) yayılması eski çağlarda sadece sözlü olarak yapılabilirken matbaanın icadı ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu iş hem yazılı hem de daha hızlı bir şekilde yapılabilmektedir. İşte burada devlet aygıtı, sansürü ya da otokontrolü süratle işletmeye başlamıştır. ‘Şeytani fikirlerin’, ‘muzır neşriyatın’, ‘toplumsal uyumu bozmaya matuf olan’ basılı eserlerin üzerinde etkili bir kontrol mekanizması düzenli ve kategorik olarak uygulanmıştır. Bu mekanizma, bahsi geçen yazılı metinlerin basım ve dağıtımının önlenmesi, baskıların toplatılıp imha edilmesi, basımevlerinin lağvedilip ilgililerin cezalandırılması veya eserin sahibinin bizatihi susturulmasını dahi içerebilmektedir.

Ancak bahsi geçen bu mekanizmanın her zaman hakkıyla yürütülmediği, bazı durumlarda esas metnin hatalı veya bilinçli olarak yanlı değerlendirilmesiyle yazar aleyhine durumlara sebebiyet verildiğine rastlanılmıştır.

Sosyal bilimlerdeki metin-bağlam (text-context) ilişkisi düşünüldüğünde aynı metnin farklı kişilerde değişik bağlamlarda algılanmasını yadırgamamak gerekmektedir. Aynı Kuran-ı Kerim’i okuyan Mevlana ile IŞİD’in hayata bakışlarının ne denli başka olduğunu hatırlamak yerinde bir örnek olacaktır. Okuduğunuz yazının konusunu teşkil eden ‘Şaka’ kitabı da bu minvalde değerlendirilecektir.

Çekoslovakya asıllı Fransız vatandaşı olan Milan Kundera, Soğuk Savaş’ın en yoğun olduğu dönemde Komünist Parti’den atılmış, başına gelenleri de kendince bir ‘şaka’ olarak gördüğü için bu kitabı kaleme almıştır. Otobiyografik özellikleri olan eserin esas konusu, Ludvik Jahn isimli öğrencinin bir kız arkadaşına espri mahiyetinde yazdığı siyasi içerikli kısa notun yanlış anlaşılıp başına dert açmasıdır. Sol muhalefet olarak bilinen Troçkist bir önermeye sahip bu basit şaka, kitabın ana karakterinin okuldan atılmasına, partiden ihraç edilmesine, zorunlu çalışma kampına sürülmesine ve hayatının akışını kökten değiştirmesine yol açacaktır.

Ülke, parti, toplum veya aile içerisinde muhalefete ya da karşıt görüşe tahammül edememek, maalesef birçok kültürde izlerine rastlanabilecek bir davranıştır. Eleştiriye tahammül edememek, psikolojik bir rahatsızlık ve ego sorunu olarak tanımlanmalıdır. Kişinin kendisini eleştiriden azade olarak hissetmesi, kendi görüş ve fikirlerine kutsiyet atfetmesinin, aklını ilahlaştırmasının ve yine muhataplarını kendinden düşük görmesinin bir yansımasıdır.

Halbuki susturmak, konuşturmamak ve baskı altına almak bir çözüm değildir. Aksine, kişi kendi düşünce sistemi içerisindeki zayıf yönleri karşıt görüşleri dinleyerek keşfedebilir ve böylece fikirlerini daha muvaffak bir çerçeveye oturtabilir. Öyle ki herhangi bir sistemi sürdürülebilir kılan onun ne kadar katı ve sert olduğu değil, ne kadar elastik ve dirençli (resilient) olduğudur. Dirençli bir sistem oluşturmak için dışarıdan gelebilecek saldırı, eleştiri ve darbeleri soğurarak (absorb) yeni şartlara adapte olmak gerekmektedir. Böyle düşünerek, kişinin kendisine muhalif görüşlere tepki göstermek ve düşman ilan etmek yerine onları kucaklayıp sarmalaması lazım gelmektedir.

Totaliter rejimlerde tek bir partinin ve tek bir adamın var olması, muhalefet eden her kişi ve grubun zapturapt altına alınması bu rejimlerin sürdürülebilirliğini sorgulatmıştır. Bilinen bir gerçekliktir ki bu tarz yönetimlerin ömrü çok uzun olmamıştır. Totaliter bir yönetim altında yaşamak ise düşünmemeyi teşvik etmekte, düşünen bireyleri de ötekileştirmektedir.

Milan Kundera da bu şekilde totaliter bir rejim altında yaşayamamış ve yaşamına Fransa’da devam etmiştir. Kundera, ihracından sonra Komünist Parti’ye tekrar girse de bir müddet sonra önce partiden, akabinde vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Son dönem eserlerini Fransızca veren yazarın bu yazıya konu olan kitabı aynı zamanda beyaz perdeye yansıtılmıştır.

Aşk, din, tarih ve toplumsal ilişkilere farklı bir yorumla atıfta bulunan kitapta folklorik gelenekler de betimlenmiş ve yerine geldiğinde eleştirilmiştir. Kundera’nın yazı tarzını ‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ isimli ölümsüz eserinden bilen kişiler, bir başka Kundera romanı okumak için bu yazıyı elbette beklemeyeceklerdir. Henüz Kundera ile tanışmamış kişiler için ise hem kitap hem de yazar şiddetle önerilmektedir. Ancak her halükarda bu yazı, ‘Şaka’ kitabının arka planını ve derin manasını ortaya koyduğu için okuyucuya rota oluşturacaktır.

Yorumlar

  1. Emeğiniz için teşekkürler. Okuma listem sayenizde giderek kabarıyor :)

    YanıtlaSil
  2. O rotaya benim de bakmam lazım. Emeğine sağlık Şenol bey.

    YanıtlaSil
  3. Emeğine sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBASTIAN HAFFNER - BİR ALMAN’IN HİKAYESİ

KİTAP ADI: BİR ALMAN’IN HİKAYESİ YAZAR: SEBASTIAN HAFFNER Macar asıllı ünlü düşünür Ervin Laszlo , sosyal değişimi açıklarken geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair öngörülerde bulunmuş ve zamanın dairesel, spiral, doğrusal veya kaotik bir şekilde ilerleyebildiğini tartışmıştır. Basitçe ifade etmek gerekirse, Lazslo’nun teorileri tarihin tekerrür mü ettiği, yoksa tekâmül ederek mi ilerlediği sorusuna odaklanır. Bu bağlamda tarih yalnızca geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda geleceğe dair ipuçları sunan dinamik bir süreçtir . Nitekim tarih, helezon biçiminde gelişmekte; geçmişte yaşanan bazı olaylar, benzer koşullarda tekrar etse de her defasında farklı bir biçim alarak ilerlemektedir. Bu bakış açısıyla, geçmiş sadece anlaşılması gereken bir olgu değil, aynı zamanda bugünü kavramak ve geleceğe yön vermek için bir rehber olarak değerlendirilmelidir. Tarihi sadece devletler arasındaki ilişkiler bütünü olmaktan çıkaran mikro tarih anlatımının etkisi üzerinde daha ö...

NUR BABA - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

KİTAP ADI: NUR BABA YAZAR: YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU Din, insanın kendi kimliğini belirlemesindeki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bireyin inanç ile ilgili duruşu, ‘ben kimim/neyim?’ sorusuna verilen cevabı tamamladığı için önemlidir. Dinin dogmatik niteliği düşünülürse, kişinin inancını tanımlaması, kimliğin belki de en hassas göstergeleri arasında yer almasına sebebiyet vermektedir. Zira bireyin kendisini bağlı hissettiği din, bireyin hayat tarzını derinden etkilemekte, değiştirilmesi pek tercih edilmemekte veya değiştirildiğinde psikolojik ve sosyal etkisi göz ardı edilemeyecek seviyede olabilmektedir. Aslında bu yazının kaleme alınması Reza Aslan’ın ‘Zelot’ ve Richard Dawkins’in ‘Tanrı Yanılgısı’ eserlerinden sonra tasarlanmış olmasına rağmen, daha ziyade Hıristiyanlık eleştirisi olarak kategorize edilebilecek bu kitapların ardındansa, içinde bulunduğumuz topluma daha içkin olan dine dair bir kitap olan Yakup Kadri’nin ‘Nur Baba’ eserinden sonraya denk getirilmiştir. Nit...

GULAG TAKIMADALARI - ALEXANDER SOLJENITSIN

KİTAP ADI:  GULAG TAKIMADALARI YAZAR: ALEXANDER SOLJENITSIN Kıt kaynakların etkin bir şekilde kullanımı olarak tanımlanan iktisat, hiç şüphesiz toplumsal hayatın merkezinde olan bir kavramdır. Eğitim düzeyi fark etmeksizin her insan, günlük hayatında ‘iktisat etmek’ veya ‘ekonomi yapmak’ gibi terimleri sürekli kullanmaktadır. Ekonomi, sosyolojik ve psikolojik parametreleri etkilediği gibi siyasi hayatta da kendisine sürekli atıf yapılan bir mefhumdur. Demokrasilerde seçimler öncesinde bu minvalde vaatlerde bulunulmasının nedeni budur. Yine vatandaşların da ekonomiyle ilgili vaatlere daha fazla önem vermesi bu şekilde açıklanabilir. Gündelik kullanımı bu denli yaygın olan bir kavram, elbette ki akademik tartışmalara da ilham vermiştir. Adam Smith, Karl Marx, John M. Keynes, David Ricardo gibi günümüzde dahi atıfta bulunulan teorisyenler, hayatı farklı ekonomik perspektiflerden değerlendirmişlerdir. Artı değer, emek değer teorisi, emeğin sömürüsü, görünmez el, karma ekonomi, vb. kavr...